Çetin Murat Songur

Anahtar Kelimeler: Hasar, iskemi-reperfüzyon, açık kalp cerrahisi, miyokart

Özet

Genel kanı olarak, reperfüzyon hasarı, epikardial büyüme ve antegrat kan akımının normale dönmesiyle ilişkili infarksiyon sürecinin bir bileşeni olmasına rağmen, kateterizasyon laboratuvarında, iskemi - reperfüzyon hasarı (İ/R) sık sık "no reflow" fenomeni ile eş anlamlı olarak kullanılır. Reperfüzyon sırasında ise, iyon akışında hızlı bir değişim meydana gelir ve pH'ın normale dönüşü sırasında sitotoksisite oluşur. Na+ - H+ ve Na+ - HCO3+ transportunu içeren Na+ bağımlı pH düzenleme mekanizmaları aktive olur ki bu olay hücre içi Na+ birikimine yol açar. Yüksek Na+ konsantrasyonu Na+ - Ca+ değişimi ile intraselüler Ca+ konsantrasyonunu artırır. Hücre içinde Ca+2 iyon konsantrasyonunun artışı hücre için sitotoksiktir. Kardiyak cerrahi sonucu ortaya çıkan İ/R, spontan miyokart infarktüsüne bağlı olan İ/R'den farklıdır. Cerrahi tamamlandığında kros klemp kaldırılır, kalp birden bire yüksek oranda antikoagülan içeriği olan, kardiyopulmoner baypas cihazının immünolojik etkilerine maruz kalmış ve yüksek oranda oksijen içeren kan ile reperfüze olur. Sonuç olarak, kardiyak cerrahi sonrası myokard, aşırı iskemi ve reperfüzyona maruz kalır. Klinik olarak ameliyat sonrası İ/R hasarı; aritmi, myokardiyal stunning, düşük kalp debisi veya ameliyat sonrası miyokart infarktüsü ile kendini gösterebilir. Kardiyak cerrahide kalp korunmasında en önemli köşe taşı kardiyoplejik solüsyondur. Bu solüsyon potasyum, mannitol ve glukoz içerir. Arrest edilmiş ve soğutulmuş kalpte metabolik ihtiyaçlar minimize edilmiş olur. Yıllar içinde gelişen tecrübeyle birlikte, kardiyoplejik solüsyonların içeriklerinde ufak değişiklikler meydana gelmiştir. Tüm bunlara rağmen kardiyopleji sonrası İ/R hala gözlemlenmektedir.