Ayşe Zehra Karakoç1, Mustafa Akbulut2, Adnan Ak2, Mehmet Altuğ Tuncer3

1Department of Cardiovascular Surgery, Kırıkkale High Specialization Hospital, Kırıkkale, Türkiye
2Department of Cardiovascular Surgery, University of Health Sciences, Kosuyolu High Specialization Training and Research Hospital, İstanbul, Türkiye
3Department of Cardiovascular Surgery, Okan University Hospital, İstanbul, Türkiye

Anahtar Kelimeler: Anevrizma onarımı; aort koarktasyonu; psödoanevrizma.

Özet

Aort koarktasyonu onarımı geçiren hastaların %5 ila %12'sinde, koarktasyonun ilk kez teşhis edildiği yönteme bağlı olarak değişen insidanslarla, geç torakal psödoanevrizmalar gelişebilir. Bu makalede iki hasta sunulmuştur. İlki,35 yaşında bir erkekti ve koarktasyon onarımı sonrası geç dönemde ortaya çıkan 6,5×7,5 cm boyutlarında sakküler psödoanevrizmaya sahipti. Bu psödoanevrizma, aort arkında bulunan ve sol ortak karotis arteri de içermekteydi. Cerrahi ekibi tarafından işlem odasında sol karotid-subklavyen bypass gibi bir hibrit onarım ve ardından anjiyografi odasında TEVAR gerçekleştirildi. İkinci hasta, 30 yaşında bir erkekti ve sol subklavyen arter bitiminden orijinlenen 6,2×7,2 cm boyutlarında bir desendan aort anevrizmasına sahipti. Bu hasta, aort koarktasyonu teşhisi almış ve 14 yıl önce açık cerrahi onarım geçirmişti. Cerrahi prosedür, önce sağ aksiller arterin incelenmesi ile başladı, ardından median sternotomi uygulandı. Supraaortik dalların her biri hazırlandı. Aort kapak biküspit ve normofonksiyoneldi. Anevrizma, aort köküne kadar rezekte edildi, ardından 28 numara Dacron greft kullanılarak proksimal anastomoz gerçekleştirildi. Daha sonra kros klemp brakiyosefalik artere yerleştirildi ve donmuş fil hortumu prosedürü uygulandı. Sol subklavyen arter, ayrılmış greftin üzerine 10 numara Dacron greft kullanılarak anastomoze edildi. Hasta, kardiyopulmoner baypasstan sorunsuz bir şekilde çıkarıldı ve 2 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 2 hafta sonra taburcu edildi. Her iki vakada da kombine hibrit tedaviler başarıyla tamamlanmıştır. Her ne kadar prosedürel zorluklar olsa da preoperatif cerrahi ekip tarafından detaylı değerlendirme ile bu iki yaklaşımın da geç başlangıçlı psödoanevrizma tamirinde başarılı ve güvenli olabileceği gösterilmiştir.